Aynı patronun çalışanlarıyız.
2005 yılından sonra Darfur'u dillerine doladılar amerikalılar. Her biri Darfur diyor, ama hala diğer yaşanan insanlık dışı olaylar var olmaya devam etmekteydi. Irak, Afganistan, ......... da savaşlar sürüyor insanlar ölüyordu. Birşeyler uluslararası yardım kuruluşlarına artık oraya gidebilirsiniz demişti. Birleşmiş milletlerin önce barış gücü sonra savaş gücü toprağa ayak basacak, Sudanda yaptıkları karışıklıkları yine barışı sağlamak için kendileri düzelteceklerdi.
Nesi var? Önce nesinin olmadığını sayalım. İnsanlarının karınlarını doyuracak üretim sistemi yok, böylece yardım! kuruluşlarına muhtaç durumdalar, suları yok, sudan karışıklıklarla birbirlerini öldürttürülüyorlar. Çok sistemli bir yapı.
Sudan Cumhurbaşkanı "Amerikalı ve Avrupalı temsilcilerle konuştuğumda onlara şunu söylüyorum. Yardım adı altında yaptıklarınız yardım değil. Arkasında başka amaçlar var. İnsanları kamplarda topluyorsunuz, çünkü buna muhtaç duruma getirildiler. Orada çalışmalarına gerek yok, sadece ellerini açmaları yeterli." İnsanların duygularını satın alıyorlar.
Yaşadıklarımız bir sınırla ayrıldı. Kamplarda toplanacak kadar yardıma muhtaç değiliz, iyiki bizim yardımlarımız kapımıza kadar getiriliyor. Ne kadar güzel, el açmamız gerekli değil. Satın alınıyoruz. Sudanıda satın alıyorlar. Biri uluslararası güçlerle bizimki ulusal. Ah o yaşlı insanlar. Ne kadarda kanıyorlar. Allah razı olsun o başkandan. Razı olsun onun da başkanından ve başkanından. Razı olunacak bir durumda razımı alacak ve tekrar onu başkalarına satacak.
Dönelim yeniden Sudana. Silahlı örgütler savaşıyor, bir kısım yardımların ülkeyi kalkındıracağını diğerleri bir çıkmaza sürükleyeceğini söylüyor. Hala bu dünyada parası olanlar yaşıyor. Muhtaçlar el açıyor. Ve garibi muhtaçlarda parası olanlar için yaşıyor.
Çin'in Sudan petrolünün %70'ni alıyor olması, su ve diğer işlerde ortak çalışmaları, bazılarını korkutmuş ki sevimli olunmaya çalışıyorlar.
Ne de olsa bir damla petrol, bir damla kandan daha değerli.
Yeni yapım, benim.
1benim
8. Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldek VELİDEDEOĞLU Kurgusal Duruşma Yarışması 2008

Ben 13 Nisan da yapılan tura katılabildim. O gün ki heyette: Hakim Mehmet Umur Turhan, Prof dr. Şührü Yıldız, Doç Dr. Hakan Karan ve Avukat Ahmet Kurutluoğlu yarışmacıları terletti. Sponsorlar Ankara Barosu, Ankara Royal Hotel, Kamil Koç, Legal ve hukuk büroları idi. Hukuk bürolarının bütün isimlerini alamadım. Birkaçını yazıp diğerlerini yazmamak olmayacaktı. Ayrıca Ankara Hukuk Fakütltesi Dekanı Prof Dr. Metin Feyzioğlu ve Çankaya Belediye Başkanı Prof Dr. Muzaffer Eryılmaz kutlama çelengi göndermişlerdi. Trt kamerası da yarışmayı kayıt etti. Hangi programda yayınlanacağını sordum, ancak onlarda bilmiyorlarmış, ELSA (The European Law Students Association - Avrupa Genç Hukukcular Derneği/Türkiye) heyetine sorabilirsin dedi. Bende zahmet edip sormadım.
Yarışmanın sonunda öğrencilere plaket ve ödülleri verildi. Kameram yanımda yoktu, telefon ile çektim, çok kötü çekiyordu üstüne bir de şarzı bitince 6 dakikalık bir çekim yapabildim. Ama yinede paylaşıyım.
Spor ve gündelik siyaset yazarlarımız.
Wordpress erişim engellemesi kalktı.
Sadece engellemenin asıl sebebi olan adnanoktar.wordpress.com kaldı sap gibi.
www.wordpress.com
Mekanda İnsanlarla -2
Okuldan çıktım, otobüs durağına doğru ilerlerken etrafa bakıyor, yanımda, etrafımda çiçeklerini açmış, yapraklarını yeşertmiş ağaçlarla mutlu oluyordum. Herkesin başına gelmiştir böyle olaylar, duraklarda yaşlı insanların konuşma isteği, size sorular sorması. Konuşmaya başladığım kişinin ismi Edip Kemal imiş. Banada anlattı Edip amca, belkide dede demem gerekli ama ben amca diyeceğim. Çocuklarından, torunlarından, sorunlarından bir karışık yapıp koydu önüme. Bunları yapmadan önce onun ilgimi çekmesini sağlayan bir söz söyledi bana. Zaten ondan sonra yanına oturup konuşmaya başladık. "Çocukken sokaklarda olmak özgürlükken, şimdi evde olmak özgürlük."
Bu mekanda insanlarla serisinde size bunu biraz irdeletmek istiyorum. Özgür olmak. Onun uğruna tarihde verilen savaşlar, yapılan filmler, yalanlar ve gerçekler. Özgürlük bireysel bir hak mıdır yoksa topluluk içinde olmamız nedeniyle insanlar kendilerine böyle bir hak mı vermek istemiştir. Mahalle baskısı. İnsan böyle bir durumda özgür olmak ister. Yalnız kaldığında özgürlük ne işe yarar. Edip amca da işte böyle bir durumdaydı. Yaşlıydı, yalnızdı, konuşacak kimsesi yoktu. Şiirler, sözlür biriktiriyordu. Sokaklar artık ona göre değildi, biri ona özgürlük vermesi gerekliydi.
Özgürlük için ne kadar farklı bir tanımlama. Zaten bazıları da insanları özgür yapmak için önce onları tutsak yapmıyor mu? Evde olarak tutsak, aynı zamanda da özgür. Duvarların soğuk armağanı. Kimse böyle istemiyor. Doğarkan ne kadar şuursuz olsada, hayatımızın geri kalanında öğrendiklerimiz, mutlu bir hayat, insanlar, sevdiklerimiz, sonrasında kaybettiklerimiz.
Çocukları ayrı ayrı yerlerde amcamın, çok para kazanması onlara bir şey katmamış. Eşi temizlik hastası, onca senenin hatrıma katlanıyorum diyor. Gelini yardımcı oluyormuş. Yanlarına uğraması, "nasılsın baba" demesi yeter ve artar. Fazlası herkes için çok. Sevdiklerimizle olamamamız, onlara kızğınlığımız, bir yanımıza gelseler soğuyacak hemen, olmayacak şekilde bir lavın gibi.
Nereden nereye geldik. İnsanların iletişimde olması onlara çok şey katıyor, bir de blogunuz varsa yazar olmak çok güzel şey. Sedrik gibi oldu.
Ankara 5 Nisan Duman konserinden kalanlar. (video)
Hani daha önce demiştim ya video, fotoğraf getireceğim diye, düşündüm şimdi kamerayı götürsem manyak şeyler çekerim ama kaç saat orada duracağız biri indirir diye getirmedim. İyi ki de getirmemişim görüntü kayıt cihazlarını, fotoğraf makinelerini almıyorlarmış, sokanlar, telefonlarıyla çekenler bir sürüydü. Önümde bir tane kız vardı telefonu iyiydi, çektiklerini bizim arkadaşa gönderir misin dedim yok dedi, ama benim olduğum yerdeki bi tane kızın çektiklerini youtubeye koymuş oradan tırtıklanacağız artık.
Son günlerde hayattan zevk almak için ne yapıyorsunuz?
Ne tür aktivasyonlarla uğraşıyorsunuz. Yeni aramalar yapıyormusunuz. Şimdi bana bugün ne yaptığınızı yazın. Ne yapmak istediğinizi yazın. Yorumlarınızı bekliyorum.
İyi gitar nasıl anlaşılır? (video)
Şimdi burada size uzun uzun yazacaktım ancak videoda da anlattığım gibi böyle yapmanın daha yararlı olacağı kanısındayım o yüzden izleyin daha iyi olacaktır.
i can football! Dünyada bir ilk, adamlar yapıyor. (video)
Online (hatüstü) oynanabilen bu kurulumsal oyun, 11 kişiye 11 kişi oynayabileceğinik bir aktirasyon. Eğer daha az kişi iseniz sunuculardan size en nadide yapay zekalar seçilecektir. Vestel ve sobee yapı vermişler. Bugünlerde beta, başarılar diliyoruz.
Başka başka, daha başka ne var diyorsanız şunu izleyin, şurayı da ziyaret edin.
Ayaktopu oynarım.
Fare yiyen çiyan. (video)
Diriliş Çanakkale 1915 (inceleme)

"Diriliş, Şu Çılgın Türkler, Cumhuriyet".
Dirilişin önsözünde bazı yalanları, amaçsal çalışmaları anlatıyor. Hurafe milletimize çok zarar verdi, daha da devamında verecektir. Düşünemeyen insanlar güdülmeye mahkumdur. Çanakkalede dirilen insanları yine Çanakkalede uyutmak ne kadar garip. Gezilerde, kitaplarda farkında olmadığımız bazı noktalardan söz açıyor. Çanakkaleyi ilahi bir sebebe dayandıranlar, akıllarından hurafeler yazanlar. Bu konuya şu sözüyle çok güzel açıklıyor. "Allah'ın yardım edeceğine, ettiğine inanmak, güvenmek başka şey, ettiğini kanıtlamak için böyle hikâyeler uydurmak başka şey. Allah'ın bizim yalanlarımıza ihtiyacı yoktur!" Mustafa Kemal'i ağızlarına almayanlar, Mustafa Kemalsiz bir Çanakkale ortaya çıkartanlar.
Ön sözünde böyle diyor çünkü bu kitapda okuyucu doğruları bulacak.
2. Ankara Kitap Fuarı (video)
Kan mı bağışlayacaktım? (video)
Blograzzi nedir ne değildir, ne amaçlar? (video)
Şunu söylemeyi bir borç bilirim amansız tartışmaya son verecek bir cevap blograzzi bir reklam... izleyelim, görelim.
2. Ankara Kitap Fuarı 22- 30 Mart
Açılışı ne zamandı bilmiyorum ama kapanış tarihi 30 Mart. O yüzden kitap severlerin, kitabı seveceklerin, kardeşini, eşini, akrabasını alıp fuara gitmelerinin yararlı olacağı düşüncesindeyim. Fuar büyük ihtimalla yoğun bir şeklide kitap ve düşünce kokacaktır. Bu da insanın kitap sevgisine daha da yaklaştıran bir neden. Eğer 30 Martta kadar boş bir zamanınız olacaksa dolu bir gün geçireceğinizi düşünerik iyi bir seçim olacağını söyleyebilirim.
Kendisi Atatürk Kültür Merkezinde o nerede derseniz Ankara Metrosuna biniyorsunuz, Atatürk Kültür Merkezi durağında iniyorsunuz. Böyle piramite benzeyen bir yer. Görürsünüz zaten ya.
Daha daha da ayrıntılı bilgi almak isterseniz ben sizi organizasyonla ilgili siteye yönlendiriyim.
http://www.ankarakitapfuari.net/
Yotubenin cezası kaldırıldı.
Kısacası gir anam, babam youtubene.
Arslan ve İnsan! (video)
Sen sus hiç bir şey söyleme sen susda videolar konuşsun.
Mekanda İnsanlarla -1
Kütüphanedeyim. Yanımda boş bir sandalye ve onun yanında ik sandalyede de kızlar oturuyor. Sessiz bir kütüphane! Bazen burada uyumak, kitap okur gib yapıp sonra başını masaya gömmek çok güzel. Buradaki uykular çok tatlı oluyor. Bunun sebebi bugün uyumadığım olsa gerek.
Solumda kitap, önümde kitap, arkamda yine kitap... solumda kızlar. Bu kızlara taktım galiba. Yok ya ne takacağım, yazacak şeyler düşündükçe geliyor aklıma. Başımın hizasindalar normal tabi Ne diyecektim ben, ha.
Önemde ki kitaplardan biri Nihat Genç'in diğeri Profesör Doktor Bilge Öztan'ın. Biri hukuk diğeri Türk Edebiyatından denemeler.
Şu kız ne dolanıp duruyor ya dövecem şimdi.
Kalemim kayıyor elimden, silahım düşüyor. Anlatamıyorum kendimi. Kütüphane görevlisi etrafı toparlıyor, birazdan gitme vaktimiz gelecek. "Kapatıyoruz."
Düzensiz uyku nedir?
Abi bu varya insanı insan olma niteliklerinden çıkartıp bir koala misali günün büyük bir kısmını uyuyarak geçirmene sebep olan bazen de gecenin bütün bir kısmını uyumayarak geçermene sebep olur. Örneğin ben. Saat 06:34 can sıkıntısından kimse oyunmasın diye de yavaş yavaş blogumla paylaşıyorum bunu.
Birçok yok denemeye karar vermiştim. Kafamda tasarladıklarım var uyguluyabildiklerim var. Öncelikle bir şey söyleyeyimde insan kafasına koyduğu şeyi yapıyoru. Eğer ben erken kalkacağım, erkan kalkacağım derseniz kendini öyle bir motive edersiniz ki, bir bakmışsnıız istediğiniz saate ya da saat 7'de dim dik ayaktasınız.
Yöntemlerim şeyleydi: sabaha kadar yatmadan gecelemek(sanırım bugün başaracağım, hiç başaramamıştım, hep uyuya kalıyordum ehehe), kişisel motivasyon ile isetnilen saatte kalkmak(istenilince yapılıyor), erken yatabilmek(1 veya 2 haftalık uygu düzeni programı oluşturun bu işler hemen olmuyor zamana yayın her gün yatma saatinizi biraz daha erkene alın ama kalkma saatiniz sabit olsun, evde tek başına iseniz evdeki bütün kurulabilen aletleri kalkma saatinize kurun ya da annenize, babanıza veya sizi kaldırabilecek birine üzerinize 1 sülahi su dökülmesi suretiyle uyandırmasın söyleyin).
Benden bu kadar okula giceğim, belki size okulda da birşeyler yazarım. Ha bu arada Çanakkale belgeseli gelecek bekleyin.
Adobe pdf alternatifi: Foxit
Ben nerelere gidem senin elinden Adobe PDF.
Ben bu adobe pdf okuycudan iki üç keredir çekiyorum. Çekiyorum derken dert çekiyorum. Dert çekilir mi demeyin ben çekiyorum kardeşim. Efendim, ne yapacağız. Panik yapmayın FOXIT pdf okuyucu var.
Ses var görüntü yok buyrun buradan. Adobe'den kat kat iyi olduğunu şimdilik söyleyebilirim. Çok hızlı. Bu bilgisayar artık bir pdf bile okuyamıyor diyordum foxit'i yükledim mac or pc oldu.
Blograzzi adamım berbatsın!
Blograzziyi ve blograzzi yönetimini kınıyorum. Zaten bir kınama mektubu gönderdim.
31 Mart kan bağışı.
Yediğimiz içitiğimiz, toplumsal desteklere dönüşsün benim için yeter. Kim bilir benim kanım bana kalmaz ama benim gibi düşünen güzel insanların kanı hayatımı kurtaracaktır.
Geçtiğimiz yarı dönem tatilinde arkadaşım ile birlikte çoruma gitmiştik. Amcası diyalize bağlı yaşıyormuş. Bu yüzden de düzenli olarak o makineye bağlı kalmalı. İşte geldiğimiz gün, amcasının gitiği diyaliz merkezinin 3. yıl döneme kutlaması vardı. Merkez doktorları, organ bağışından, bahsetmişti. Hatırlıyorum, sanırım ülkemizde de organ bağışlamanın cayiz olup olmadığı tartışmaları yapılmıştı. Benden sonra işe yaramayan bir bedenin hünahından kime ne. İsterse bin günah yazsın.
Sesliblog
Şu internet dünyasında farklı fikirler olmasa, yeni iletişim yolları bulunmasaydı ne olurdu? Odun gibi dururduk ne olacak! Abi o oluyor, bu oluyor, ben neden birşey katmayayım. Elim kolum sağlam, klavyeme sağlık manyak da yazıyorum demekki bende iş var. Bu yüzden tek yapmam gereken zihinsel aktivitelerimin haşere bir şekilde çalışmasına yol vermek.
Blog, blog, blog. Para, para, para gibi oldu. :) Benim de gelen fikrimi uygulayacağım uluslararsı internet yapısındaki bölümü.
Yazıyoruz, gösteriyioruz, hareketlendiriyoruz. Video ve resimlerle de anlatıyoruz ama iletişmin ilk kuralı ses dalgalı konuşma yapımızı buraya uyguluyamıyoruz. Bende bu eksiklik çerçevesinde yeni bir akım yaratıyorum SESLİBLOG.
Bu ne abicim ya? Şimdi canım kardeşim bu bildiğin bir şey değil. O yüzden anlatmama izin ver. Kendisi sahibinin sözünü dinleyen bir hizmetkar. Hem dinliyor, hemi de onu başkasına anlatmaktan zevk duyuyor. Bir fantazzi misali.
Sistem çok basit işliyor. Temelde çoğunluğunu yazıyla desteklediğimiz blog mantığını alıyor, çoğunluğunun ses ve videoyla desteklediğimiz bir biçime çeviriyoruz. Makalelerimizi, anılarımızı, düşüncelerimizi, yaptığımız yapacağımız, karakter tabanlı sistemi atıyor, sese çeviriyoruz.
Ne kadar güzel olurdu düşünsenize. Sayfayı açıyorsunuz sitenin sahibi size kendi sesiyle merhaba diyor. Karşınıza bir "hanzoda" çıkabilir. Ardından beğenden diğiniz bir konuyu açıyorsunuz tekrar site yöneticisi anlatıyor size, ne kadar samimi, üç noktalı bir bermuda şeytan üçgeni. Siz site ve karşınızdaki.
Şu anda zihni inşa aşamasında. Bilmiyorum benden önce bunu dillendiren, düşünen var mı? Ama bunu hayata sokacak, arkasında desteği olacak biri olarak ben varım?
Yanlış yaptım, oluşturdum ve kayıt ettim.
Sen, şimdi onbinlerce vuruşumla sesini duyduğum, zaman içinde yumuşaklaşan ve kaygan olan. Dilimin ucundaki harfler, bir başka yerdeki silgim. Aynı anda iki kere dokunamadığım.
Yıllar önceydi, tek parmaklı duygular zamanımız. Sen şimdi değilsin belki ama başkaların var görüyorum seni de onlarda. Pek bir çekingendim sana ve başkalarına. Sen olamaz isen sınıfta kalacağım bu gerçeği ilişkimiz açısından iyi irdelemek gerekli. Başkaları için hiçbir anlamı olmayan bilir bunun. Anlamsızlaşan topluluklar ve onların federasyonları, ardın
Rüzgarın sesi, uğultu ve çığlık. Nefreti ve sevgisi, hem seninle olmak ister ve de senden güçlü.
Alacaklı ve borçlunun aynı yerde bulunduğunda sana açtığım davam. Hangi mahkeme yetkili, hangisine görevsizlik kararı vermek gerekir. Yaz kızımlar ve çıkan yazılar arasındaki ilişki. İddianamemsin.
İdeolojik sapkınlığım, aşırı oluşumun mazlumluğu, öldürdüğüm insanlar ve gözleri ve görüyor olabilmem seni, senin için yalnızlığı seçenlerin yanında yalnızlığımı sarmak sana.
Üşüyorum, yakamı kapatıyorsun ben sana bakıyorum, belki ısıtacaksın beni belki sarılacağız birbirimize, bakıyorum sana süzüyorum seni baştan aşağı yalnızım senin yanında.
A.M.Y.O İntersteno 2008 yarışma günü. (video)
Anı: Önce Emniyet Sonra Hareket
Karnemi almıştım, önce annemin işyerine sonra da beraber evimize gelmiştik. Her yılsonu tatili gibi bu tatilde benim açımdan herhangi bir değişiklik olacağını sanmıyordum. Birkaç hafta sonra babam tatil için Antalya’ya gideceğimizi söyledi. Hem benim için hem de ailecek bu bir ilk olacaktı. Ne bilebilirdim sonunda böyle olacağını. Güzel güzel gidip gelecektik. Gittik ama gelirken pek güzel olmadı.
Yol rotamız İzmir. Tanımam İzmir’i, Antalya’yı o zamanlar, küçük bir çocuğum daha. Hazırlıklardan, alışverişten bir şeye seviniyorum ama ben de ne olduğunu tam olarak kendime soramam. Kolluklar alınıyor, simit, gözlük. İlk defa sahip olduğum o cıv cıv renkli şeyler. Uzun bir yol çekecekmişiz. Kuruluyoruz kardeşimle arka koltuğa. Saatler yolla birlikte geçiyor ama biz gittikçe iklim de değişiyor. Köyümüzden başka hiç şehir dışına çıkmadık. O yüzden biraz kayboluyoruz yollarda. Ankara’dan sabah çıktıktan sonra akşam bir benzinlikte duruyoruz. Bu İç Anadolu’nun kurak havası orada nemli ve sıcak oluyor. Kot pantolonlar, uzun kollu elbiseler terden üstümüze yapışmış. Şahsen çıkarmakta zorlandım, debelendim ama oldu. Sabah kolları açık elbise ve kısa giyeceklerle yeniden yola koyulduk. Eh şimdi havaya daha uygun giyindik. Hem iklime hem de ortama. Çünkü öyle uzun kollularla ortaya çıksaydık. Ankara’da baldırı çıplak dolaşmak gibi olacaktı.
İlk kez gördüğüm denize koşuyorum. Hiç öyle çok suya koşa koşa girmedim, biraz dengem bozuluyor bu fırsatla atıyorum kendimi denize. Ne acayip bir şeymiş bu koskoca deniz. Bir yeri sıcak oluyor bir yeri soğuk. Yunusa biniyoruz, arkasında atlama yeri var, benden büyük ağabeyler, ablalar atıyor kendini cumburlop suya. Ben yüzme bilmediğim için sadece baka kalıyorum oturduğum yerde. Tekneler, jetsikiler, uzaklarda küçük yelkenli yüzerlerden bile vardı.
Birkaç haftamız böyle farklı ve neşeli, bol güneş altında, daha önce hiç yapmadığım, görmediğim birçoklarıyla geçti. Artık eve döneceğiz ben biraz daha kalalım diyorum ancak dinleyen kim, giriyoruz işte! E bari giderken de şöyle güzergâh üzerindeki şehirleri geze geze gidelim demişler. Yolu uzattık devam ettik Ankara’ya. Ben, kardeşim arka koltukta uyuyoruz. Kalktım hala yoldaydık. İki elimi öndeki iki koltuğun üzerine koymuş ön pencereden yolu seyrediyordum. Bir çeşme gördüm, masalar da vardı. Biraz dinlenmek ve yemek yemek için bundan güzel yer yoktu ancak bir başka şey daha vardı. Bir başka masada içki içen bir grup vardı. Babam da bundan rahatsız olduğundan fikrinden değiştirdi ve yola dönmeye karar verdi ki… Ben yeni uyanıyordum. Üzerimde kardeşim vardı, ona da uyanması için dürtüklüyordum. Zar zor kalktım. Arabanın ortasında iki elim iki koltukta ileriye bakıyorum ama ne babam ne de annem sorularıma cevap vermiyor. Araba durmuştu. “Anne, baba ne oldu?” Kaza yapmıştık. Çünkü arabanın sol tarafı hasarlıydı. Şoktaydılar. Babamın tarafındaki kapıyı o çeşme de içki içen adamlardan biri açtı. Sonra hepimiz indir. Çok ileride bir petrol tankeri durdu, şoförü indi ve bize doğru gelmeye başladı.
Biz çeşmede durmaktan vazgeçip yola doğru yönelince arkadan gelen kamyon bize çarpmış, babamda frene basınca asfalttaki sol iki teker ve taşlı taraftaki sağ tekerler arabayı savurmuş ve kendi etrafımızda birkaç tur atmıştık. Babamın ilk işi amcamları aramak oldu. Otomotiv sanayinde kaportacı ve boyacı iki amcam var. Akşama kadar Ankara’dan gelen çekiciyi bekledik. En komik tarafı da şu oldu. Girmeye çekindiğimiz çeşmede oturmuş dinleniyor ve yemek yiyorduk.
Trafik işlemlerini tamamladık hemen sonra oradaki gardan otobüse bindik evimizin yolunu tuttuk.